30 Aralık 2009 Çarşamba

Aşkın tarifi

Yenı bır yazı konusu daha geldı aklıma unutmadan bunuda yazmak ıstedım, evet başlığı böyle attım ama sonucu nereye bağlanır şu anda bende bilmiyorum.

Aşk bana göre ; insanın içinde bambaşka duygular kaplayan, uykusuz ve aç kalsebeb olanmana , kullanıyorsan sigara paketini bir anda bitirmene neden olacak kadar strese sokan,kafanda devamlı onunla olan zaman dilimin aklında gecer, devamlı konuşmak hatta imkanın olursa görüşmek isteğıyle yanıp tutuşmanı sağlayan, gözün başka birşey görmüyor, kalbinin ritmi onun adını sayıklıyor gıbı attığını düşünüyor ve son noktada rüyalarında bile onunla olduğunu görüyorsan bunun başka bir adı olamaz .

Ben böle düşünüyorum ama bıraz inceleyince herkesin farklı düşüncelere sahip olduğunu farketim öreneğin;

Balzac:İlk aşk aşı gibidir İnsanın ikincide hastalanmasını önler

Rousseau:Aşk mektubuna başlarken ne söyleyeceğimizi bilemeyiz Bitirirken de ne yazdığımızın farkında olmayız

Shakespeare Sevgililerine aşklarını itiraf eden kadınlar, en az seven kadınlardır

Eflatun: Aşk, en tehlikeli bir ruh hastalığıdır

Aziz Nesin:Yenilen taraf aşık olur

Yakup Kadri:Hiçbir kadın yoktur ki " Seni Seviyorum " sözü karşısında hissiz kalsın

Katherine Hepburn :Aşkı bilenler normal kadınlardır

Oscar Wilde:Erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmasını ister

İngiliz Atasözü:Aşk için evlenen Istırapla yaşar

Kontes Nathalie:Aşk, bir kişinin yararına, iki kişinin ortaklığıdır

Paul Geraldy Sevmek güzeldir Bir daha sevmemek daha güzeldir

Marcel Proust:Aşık olmayanlar, mükemmel bir erkeğin sıradan bir kadın yüzünden niçin ızdırap çektiğini anlayamazlar

Herkese göre aşk farklıdır fakat aşk kısaca yaşanması çok acı verici ama bitmesi çok daha acı verici bır psikolojik dürtüdür :)

Kısa Not:
orta okul zamanımdan kalma alıskanlık olan giriş gelişme ve sonuc bolumlerıyle yazasım var ama o zamanlarda komposizyondan hep zayıf aldıgımdan beceremıyorum bunuda dip not olarak ıletmek istedım :)

İLİŞKİLER ÜSTÜNE

Evet bugunde bıraz ilişkiler üzerine gaza gelip konuşmak istedim, nedeni bilmiyorum sadece bugunde bunlarla ilgili konuşup içimde kalan bu kısmı paylaşmak istiyorum.
Dünyada en ezeli rakip olarak görünen çoğu takım,hayvan,firma aklınıza ne gelirse bir noktada anlaşabiliyorken biz erkekler ve kadınlar her zaman anlaşamama sorununu yaşıyoruz emınim ki bu durum taş devrinden bu yana devam etmiyordur çünkü kim ne derse desin teknoloji ilerledikçe zaman akıp gittikçe aşk ve sevgi ölmeye başladı, eskilerden anlatılan hikayelerde elbet bir gerçek payı vardır eminim ki bir mektubun gelmesini bir sevgili 6 ay beklerdi elbette veya sevgilisine kavuşmak için yar aylarca yıllarca yollarda sürünürmüş olabilirdi tabiri caizse.
Ama günümüz hiç öyle değil bir mesaj on saniye sonra karşıya gidiyor çok uzaktaki sevgililier internet,telefon,görüntülü konuşma vb. şeyler aracılıyla çok rahat birbirini görüyor iletişim kurabiliyor gerçi şimdi o eskisi kadar uzak mesafe bile kalmadı Türkiye'ye en uzak mesafeye uçakla 24 saat dolmadan gidebiliyorsuntek uzak olan şey iki gönül arasındaki mesafe oldu şu zamanda.
Teknoloji bu kadar ilerlemişken aşıkların,birbirini seven insanların birbirlerine daha sıkı bağlanıp, ayrılmamasına kavuşturması gerekirken farkında olmadan birbirimizden daha çabuk kopup daha farkında olmadan aşkları (ama günümüz aşklarından bahsetmıyorum annelerımız dedelerımız hatta daha eskı zamanlarda yaşanan yıllarca bir tek sacıyla sevdiğine sadık kalabılecek kadar seven aşkları diyorum) öldürüyor galiba.
Evet burdan yetkililere sesleniyorum bir cinayet işleniyor bizim nesil ve gelecek nesiller aşık olmanın ne olduğunu bilmiyor çünkü aşk teknoloji ve teknolojının getirdiği rahatlık tarafından öldürülüyor.

Neden gunumuz aşkları leyla ile mecnun gıbı olmuyorda sadece televizyondaki gunu bırlık oluyor sorununu cevabını verdım devamında belkıde daha cok sorunun cevabını bulacagım ama şimdi bende sarz bıttı ve konuyu daha da dagıtmamak ıcın burada bıtırıyorum...



29 Aralık 2009 Salı

biraz da şiir yazalım...


SEVDA ÜSTÜNE

Ey sevgili Aşkın ateşli bir ok,
Korkma gel sevdamı kalbine sok,
Sensiz yaşamak gibi benim bir niyetim yok,
Çok sevdim vicdansız seni hemde çok...

Dilin susarken bağırsada kalbin
Bazı şeyleri bırak herkes bilmesin,
Bilen sussun;gözleri görmesin,
Eriyip yok olsamda benim için üzülmesin...

Yakarım bu dünyayı bir damla göz yaşına
Ağla kıyamam sana Allah aşkına,
Sana asla beni sev diyemem ama
Beni senin güzelliğinden mahrum bırakma...

Maskeli balo


Bazen insanların gerçekten yüzlerinde daima bir maskeyle gezdiklerini düşünürüm sanki bir maskeli balonun orta yerınde kim kimdir çözmeye çalışıyorum gibime gelir.
Size de oluyormu bilmiyorum ama mesela ben yenı tanıştığım insanlarla anında sıcaklık kurmam veya bır ortama girdiğimde o ortama yarım saatten önce kaynaşıp muhabbete dalamam ben.
Ama buluşmaları ayarlayan, mılletı bir araya getirmeye çalışan bir yapım var belki cevremde çok fazla insan olupta gerçekten dostumun fazla olmamasından belki de yeni insanlarla tanışmak yerine eski tanıdığı insanları bir araya getirme cabamdan bilmiyorum.
Mesela şu meşhur facebook'un buluşma düzenliyicisi gibiyimdir, ilkokul ve ortaokul arkadaşmalarımla buluşmları devamlı ben düzenlerim, kendi aralarında buluşuyorlarsa iki üç kişilik gruplar halınde onu bılmem (diğer arkadaşlarınkıne karışmıyorum ve hiçbir zaman kimse de ben bunu yapayım diye birşey düzenlemiyor) yani birnevi maskeli balo düzenleyicisiyim her zaman ben :)

Böyle dememin nedenine gelince buluşmalar ayarladığımı soylemıştım biraz önce ilkkez ilk okul buluşmasını ayarladım ve 20-25 kişilik bir buluşma yaptım 2007 yılında insanlar gülüyorlar, eğleniyorlar sarılıp muhabet ediyorlar buluşmadan bir hafta sonra milletin gerçek yüzü ortaya cıktı aman allahım yaa kelimelerle anlatılamaz arkadan konuşmalar, ben onlarla bır araya gelmem dıyenler ya bunu dıyenler o gun cançiğer kuzu sarmasıydı ne oldu olanlar oldu demekkı :)

Sonra ilkokulda bır ıkı buluşma daha yapıp kendımı ortaokul arkadaşlarını bır araya getırmeye adadım :D O zaman kiminle iyi anlaşıyor kiminle mutlu oluyorsam hala oyle olduğumu farkettim,
benim yüzüme gülen adamların orda da arkamdan iş çevirdiklerini arkamdan konuştuklarının farkına vardım ya nasıl bir maske takıyorlarsa artık bende hemen dost süzgecini çıkartıp içinden gerçekten bana dost olacak arkadaşları eleyip posayı attım. Geçen pazara kadar orda bunu acık acık solemesemde belirttim benim son organizem, bundan sonrasına karişmam diye,
bu buluşmayı ayarladığım için ama mutluyum çünkü önceki süzgeçimde olmayan gerçekten bir sürü dostum sevdiğim insan geldi sevmedıklerımde geldı orası ayrı :) nerden nereye geldım onuda bılmıyorum ama neyse devam edeyim Buluşmanın kötü yanlarını saymazsak çok eğlenceli geçti, hayatımın en önemli zaman dilimi olarak değerlendirdiğim insanların çoğuyla bir aradaydım nasıl kötü olabilir ki ve bir çoğu maskesini evde bırakıp gelmiş yapmacık olan okadar az kişi var ki herkes doğal (gördüğüm kadarıyla) herkes içten, işte yeni bir dost cevresi daha edindim. İlkleri beraber yaşadıpım insanlarla bir aradayım ve çok mutlu oldum..

Bir küçük sandalım okyanusun ostasında sallanan


Demek ki bütün iş ilk yazıyı yazmaktaymış, yazdım ve ondan sonra içimdeki yazma canavarı dışarı fırladı şu anda normalde kafamı kaldırmadan çalışmam gerekirken ben devamlı bir şeyler yazmak içimde ne var ne yok buraya dökmek istiyorum.

Şu anda hayatımda belkide en önemli zaman dilimini kaplayan ortaokul dönemi ilgili yazıcam normalde çoğu kişinin en önemli zaman dilimi lise veya üniversite olurken benim orta okul dönemim her zaman benim için çok farklı yerlere sahip çünkü çoğu ilki o zaman yaşadım;

ilkkez sevdim gercekten, o yaşta belki aşkın ne olduğu belki insan bilmiyor ama ben o zaman ki kadar kimseyi sevemedim, ilk kez hocamdan ve aynı akşam ilk kez babamdan dayak yedim (iyi birşey değil belki ama şu anda yanımda olup beni hala dövseydi dediğim zaman oluyor bazen) ilkez en yakın dostum tarafından sırtımdan bıcaklandım ve en acı kaybımı da o zaman yaşadım orta sonda daha dışarda laylaylom oyunlar oynarken en acı haberlede babamı kaybettiğimi öğrendim.
Orta okula giden bir ÇOCUK iken ailemin büyük çocuğu olarak o zaman aldım ben bütün yükü üstüme ve o zaman ilk sorumluluğumu aldım, önceki yazımda demiştim ya içimde büyütmediğim bir çocuk var diye ben cocuk olamadan,farkına varamadan büyüdüm çünkü arkadaşlarım dışarda gülüp oynarken ben evde babamın acısı ve bir anda büyümüş olmanın şaşkınlığla sürüklendim bunca zaman ve hep kaçmaya başladım karanlık sokaklar beni içine çekerken aydınlığın ışıklarına.

En mutlu günlerimde o zamanlardı en acı kaybımda, ilk kez bir kızdan çıkma teklifine o zaman aldım ilk aşk mektubumuda o zaman yazdım, ilk kavgamıda o dönem yaptım ilk kopyamıda o zaman çektim :) .
Allah biliyorya o zaman herkezden uzun ve gelişmiş olmamın nedenini merak ediyorken başıma gelicek en talihsiz olaylardan birine ön hazırlık olduğunu sonradan fark ettim, benim yaşıtlarıma göre önceden büyüyüp önceden almam gerekiyormuş geminin dümenini.Hayat ucu bucağı olmayan bir okyanus başlıkta belirtiğim gibi ve o zaman yolcusu olan bir gemi teslim edildi bana çok şükür kazasız belasız bu günüme geldim.

Ailem dahil herkes beni şenşakrak vurdum duymaz, hayatın kederi ve sillesi vurmamış biri olarak görürken benim içimde patlayan volkanlar, benim içimde kanayan yaralar dolu ve hiç biri yara bandının, sargının kapayamayacağı kadar büyük yaralar (her konuda).
Ben dertleşemeyen, derdini devamlı içiersindeki derinliklere gömen ve her zaman mutlu olmaya her dertten kederden kaçıp devamlı gülümsemeye çalısırken içerisinde ağlayan bır bebek olan yirmiş yaşında saçlarına ak düşmüş biriyim. Hani hakkında bir bölum varya blogumda oraya bile kim oldugunu itiraf etmeye korkan hala çizgi filmlere gülen ve hala hayat okyanusunun dalgalarında sürüklenen bir sandalım ben...

İlk yazım; içimdeki çocuk



Of kimse inanmıyor ama ben şu anda heyeceandan titriyorum,normalde universitede kısa sürelığine webmasterlık-webdizaynerlık yapmış olmama rağmen kendime ait bir şey ilk defa deniyor olmanın belki de stresiyle ne diyeceğimi bile bilmeden yazıyorum.
İş ve hayat denizin de 20 yıllık yüzücü bile olsan sana yüzmeyi unutturan dalgaları ve senin içerisinde kaybolmanı bekleyen maviliğinın ıssızlığında kendimi burda tutunacak bir can simidine sarılmıs gibi hissediyorum, ve bu can simidini atan çok sevdiğim kişiye çok çok teşekkür ediyorum...

Evet benden her zaman mantıklı, şaheser dadında birsey beklemeyin benim çoğu zaman buraya girip içimi dökmekten başka hiçbir amacım olmayabilir veya yazdığım yazıları burayla paylaşmak olacak.

Benim burda yazdıklarım belki de ilk defa kendim olma cabasından ibaret olacak bır nevi en yakın dostunla bir arada olduğun zaman nasıl rahat kendin olursun (ki zaman zaman onun yanında bile kendin olmayı beceremezsin ) ama başka bir ortamda başka bir yerde hiç olmadığın birine dönüşmek zorunda kalırsın herkes seni başka biri sanır,işte benim amacım burda kendim olmak.

Benim içimde hala büyütmediğim büyütmekten her zaman kaçındığım bir çocuk var çünkü biliyorum ki o büyürse bende herkes gibi hayatın akıntısına kendimi kaptırıp koşturmacalardan hayatın güzeliklerini,hayatın guzel tarafını göremeden kaybolup gideceğim.
Bu yönüm her zaman karşıma bir eksi olarak çıkıyor olmasına inat, hayata ilk kez gözlerini açmış bir yetişkinin tek parmağını iki eliyle tutup ona gülümseyen bir bebek edasında yaşamaya, her gecenin sonunda elbet güneş doğar umuduyla beklemeye devam edeceğim.

İnsanların aşka,sevgiye ve hatta sevilmeye umudu kalmasa bile,sevmek suç sevilmek günah olsa bile ben ısrarla içimdeki çocuğun masum sevgisiyle sevmeye, sabahın aylıklık ışıklarını bekleyen gecenin kör karanlığı gibi beklemeye devam edeceğim ve biliyorum ki bu içimdeki çocuk ağlamaktan catlamadan bulup kavusacağım ona...